Yıllardır aynı çatı altında yaşayan bir dede ve torunları, evlerini kaybetmemek için büyük bir mücadele vermeye başladılar. Dede Mehmet Yılmaz, torunları Zeynep ve Ali ile birlikte, yıllarını geçirdikleri evi kaybetme korkusuyla karşı karşıya kaldılar. Türkiye'nin birçok yerinde yaşanan benzer hukuki süreçler, bu ailenin de gündemini sarstı. Aile, bulundukları durumun adaletsiz olduğunu savunarak, "Evimizi tahliye etmeyin!" diyerek seslerini duyurmanın yollarını arıyor.
83 yaşındaki dede Mehmet Yılmaz, evin sadece dört duvarından ibaret olmadığını, burada geçirilen anıların, yaşanan mutlulukların ve aile sevgisinin olduğunu ifade ediyor. "Burada hayatımın en güzel anlarını yaşadım. Çocuklarımın gülüşü, torunlarımın koşuşturması... Hepsi bu evin içinde yaşandı," diyen Yılmaz, evin kendisi için çok daha fazla şey ifade ettiğini vurguladı. Aile, babalarından dedelerine, nesilden nesile aktarılan anılarla dolu bu evin ellerinden kayıp gitmesini istemiyor. Yılmaz ayrıca, çocuklarına ve torunlarına bırakacağı en büyük mirasın bu ev olduğunu da belirtiyor.
Ancak ailenin yaşadığı bu durum, sadece duygusal bir bağın ötesinde, hukuki bir süreci de barındırıyor. Evleriyle ilgili açılan tahliye davaları, ailede büyük bir endişeye sebep oldu. Dede Yılmaz, “Biz bu evi yıllardır ödüyoruz, şimdi neden tahliye edilmemiz isteniyor? Hukuken neden haklarımız bulunmuyor?” diyerek adalet arayışlarını dile getiriyor. İşte tam bu noktada aile, yerel toplum ve çevredeki diğer insanlarla destek arayışına girdi.
Bu zorlu süreçte aile, sosyal medya üzerinden de destek toplamaya çalışıyor. Birçok kişi, evin tahliye edilmemesi için imza kampanyaları düzenlemeye başladı. Çok sayıda insan, ailenin yanında yer alarak, "Mülk sadece taş ve tuğladan ibaret değildir" vurgusunu yapıyor. Aile üyeleri, toplumda bu tür durumların daha fazla ses bulabilmesi ve insan hakları ihlallerine karşı durulması için bir bilinç oluşturmayı hedefliyor. Her bireyin, yaşadığı evde bir hayatı sakladığını ve bunun korunması gerektiğini savunuyorlar.
Bu isyan, sadece bir aile üçlüsü değil; aynı zamanda benzer durumda olan başka aileler için bir umudun sembolü olmaya uygun bir örnek oluşturuyor. Ailelerin mücadeleleri, toplumsal adalet ve insan hakları konusundaki daha geniş tartışmalara da ışık tutuyor. Örneğin, şehirlerde artan konut sorunları, düşük eğitimli aileler için yıkıcı sonuçlar doğurabiliyor. Dede Yılmaz ve torunları, sonunda istediklerini elde edebilmek için sonuna kadar mücadele edeceklerini belirtiyor.
Gelişmelerin takipçisi olan yerel gazeteler ve televizyondaki haber programları, aileye olan desteği artırırken, evlerin korunması adına kamuoyunu bilinçlendirmek için çalışmalara katkı sunuyor. Aile, sadece kendi evlerini değil; Türk halkının mülk edinme hakkının da korunması gerektiğini savunarak, bu konuda daha fazla insana ulaşmayı arzu ediyor. Bu tür durumların yaşanmaması için, gelecekte daha adil ve eşit bir hukuk anlayışının benimsenmesi gerektiğinin altını çiziyorlar.
Dede Yılmaz, "Biz evimizi korumak için direneceğiz, bu ev bizim hayatımızın merkezi. Tahliye edilmemizi kabul etmiyoruz," diyerek duruşlarını net bir şekilde ifade ediyor. Bu isyan, mülk edinme hakkı, sosyal adalet ve insanlık onuru gibi önemli konularda güçlü bir farkındalık yaratabilir. Ailelerinin savunuculuğunu üstlenen Zeynep ve Ali, dedeleriyle birlikte yürüttükleri bu mücadelede yalnız olmadıklarını bilmenin verdiği güçle devam ediyorlar. Umut, bazen bir evin dört duvarı içinde saklı kalmaz; bazen de o evin sıcaklığında, koruma ve dayanışma içerisinde bulunur.